Merhaba, adım Orhan. Sakarya’nın merkez ilçesi olan Adapazarı’nda yaşıyorum. 29 yaşında ve evliyim. Eşim Arzu 21 yaşında, kendisiyle 4 yıl önce görücü usulüyle evlendim. Biri 3 diğeri 1 yaşında iki kızım var. Kendime ait işyerimde ikinci el eşya satışı yapıyorum.
Evlendikten kısa süre sonra insanın sadece eşi ile değil aynı zamanda ailesi ile de evlendiğini öğrendim. Kayınpederim aksi ve geçimsiz biriydi. En başta karısına ve iki çocuğuna ardından bana da olur olmadık zamanlarda sataşıyordu. Geçmişinde içkiye çok para harcamış bunun neticesinde geçim sıkıntısı yaşamaya başlamıştı. Zaman zaman benden para ister, aldıklarını da ya geç öder yada hiç ödemezdi. Ama haftada birkaç akşam eve sarhoş gelmeye de devam ederdi. Kayınvalideme hayatı zindan ediyor, onu ara sıra dövüyordu.
Kayınvalidem dayak yediği yada iyice bunaldığı zamanlarda kaçıp bize gelirdi. Ona, “Anne bırak bu adamı, boşan, gel burada bizimle yaşa!” desem de beni dinlemez gene evinin yolunun tutardı. Eşim evlenerek babasından kurtulmuştu. Eşimden 3 yaş büyük olan kayınbiraderim iki yıllık bir bölümü sonra da açık öğretimi bitirmişti ve KPSS ile bir yerlere girebilmek için çabalıyor, o da kendini babasından kurtarmaya çalışıyordu.
Ancak bütün bu sıkıntılar birkaç ay önce kayınbabam ölünce sona erdi. Uzun seneler içki içmenin sonucunda vücudu iflas etmişti. Hastalandı, bir süre hastanede yattı ama kurtulamadı. Kayınvalidem ilk günlerde kocasının ölümünden dolayı çok ağladı, üzüldü. Kötü de olsa 25 yıllık kocasıydı sonuçta. Ancak günler geçtikçe üzüntüsü de gitgide azaldı ve kırkı çıktıktan sonra nerdeyse kayboldu, hatta kocasının ölümüne sevinir bile olmuştu.
Kayınbiraderim önce babasının ölümü sonra da KPSS’den umudunu kestiği için askerliğini aradan çıkarmaya karar verdi. Sonunda o da askere gidince kayınvalidem evinde tek kaldı.
Kayınbiraderim askere gittikten bir hafta on gün sonraydı. Bir akşam evde Facebook’a girmiştim. Eşim bütün gün çocuklarla uğraştığı için yorulmuş ve erkenden yatmıştı. Saat 23:00’e geliyordu. Kayınvalidem Solmaz’ı online gördüm. Ona askere giden oğluyla görüşebilmesi için Facebook hesabını birkaç gün önce ben almıştım. Nasıl kullanacağını da kısaca göstermiştim. Bu saatte Facebook’da ne işi olduğunu merak ettim.
Ona, “Anne hayırdır, ne yapıyorsun?” diye yazdım. Bana Kader adında bir arkadaşı ile yazıştığını, Kader’in çocukluk arkadaşı olduğunu, yıllardır birbirlerini görmediklerini, İstanbul’da yaşadığını yazdı. “İyi tamam!” diyerek yazıp gönderdim. Sonra kendi arkadaşlarımla yazıştım, sayfalarda gezindim. Aradan yarım saat geçmişti, bana, “Nasılsın?” diye yazdı. “İyiyim, sen nasılsın?” diye yazdım karşılık olarak.
“İyiyim, iyi ki bunu bana almışsın, arkadaşlarımı arayıp buluyorum…” diye yazdı. Kayınvalidem Facebook’u çok sevmiş, bunun için teşekkür ediyordu. Askerdeki oğluyla görüşebilmesi için aldığım Facebook hesabıyla arkadaşlarını arayıp buluyordu. Havadan sudan konuşmaya daha doğrusu yazışmaya başladık. Eşimi ve çocukları sordu, uyuduklarını yazdım. Konudan konuya atlıyorduk. Kayınvalidem ilkokul mezunuydu, bilgisayarla da daha yeni tanışmıştı. Ama çok kısa sürede kapmış, sevmişti.
Yazışmamız ilerlerken konu kayınbabama geldi her nasılsa. Ona, “Kusura bakma ama kayınbabamın ölmesi iyi oldu, ben hiç üzülmüyorum, en başta senin hayatını mahvetti!” diye yazdım. “Doğru söylüyorsun!” diye yazdı cevap olarak. Uzun yıllardır çektiği çileler kocasının ölümüyle bitmişti. “Bundan sonra senin zamanın artık, keyfince gez eğlen. Bu hayata insan bir kere geliyor, ne zaman istersen bizim yazlığa gideriz!” diye yazdığımda, “İnşallah oğlum!” diyerek cevap gönderdi.
Kendi ailemin Karasu’da yazlığı vardı. 2 katlı bir villaydı. Ben, babam ve eniştem ortak almıştık. Ne zaman müsait olsam eşim ve çocuklarımla giderdim. Yazın ise eşim ve çocuklar devamlı orada annemin babamın yanında olurdu. Kayınvalidemi de kaç defa davet etmiştim, ama her seferinde kayınbabam karşı çıkmış karısını göndermemişti. Çocuklarımız doğduğunda eşime yardımcı olmak için gelip kalırdı, ama o zamanlarda bile kayınbabam ağzından burnundan getirirdi kadının.
Kayınbiraderimin laptopundan giriyordu Facebook’a. Ona, “Kamera açsana!” diye yazdım. Nasıl yapılacağını da göstermiştim, ama beceremediğini yazdı. Gene tek tek yazdım, ama, “Ben anlamıyorum oğlum, yarın sen gelip yaparsın!” diye cevap yazdı.
Sohbetimiz bittiğinde saat 01:00’e geliyordu. Kayınvalidem alışık olmadığından klavyede yazı yazmakta zorlanıyordu, bu yüzden de sohbetimiz çok uzun sürmüştü. Sabah eşime akşam annesiyle Facebook’da sohbet ettiğimi söylediğimde şaşırdı, ama sonra, “Onun adına çok sevindim, kadın senelerce neler çekti!” dedi.
O gün işten çıktıktan sonra kayınvalidemi aradım. “Anne müsaitsen gelip şu kamera işini halledeyim?” dedim. “Müsaidim oğlum, ne zaman istersen gel!” deyince evine gittim. Kapıyı açınca içeri geçtim. Kayınbabamın ölmesi ile birlikte kayınvalidem rahata kavuşmuştu ve bu rahatlık onun davranışlarına ve giyimine de yansımıştı.
Her ne kadar kayınvalidem olup ona anne diyor olsam da gerçekte benden sadece 13 yaş büyüktü, 42 yaşındaydı. O da eşim gibi 17 yaşında evlenmiş ve 18 yaşında anne olmuştu. Yıllarca kocasının kahrını çekmiş olsa da halen genç ve güzel bir kadındı. Eşim güzelliğini annesinden almıştı. Eşimle anne kız değil abla kardeş zannedildiklerine pek çok kez şahit olmuştum.
Tesettürlü, kapalı giyinmeye dikkat eden ve yanımda başını açmayan dindar bir kadındı. Her zaman koyu renkli uzun ve bol pardesüler giyer, başını büyük türbanlarla bağlardı. Bu haliyle olduğundan daha yaşlı gösterirdi.
Kocasının son zamanlarındaysa etek yerine kot pantolonlar, pardesüler yerine uzun gömlekler ve tunikler giymeye başlamış, güneş gözlüğü takar olmuştu. Bu değişiminde karımın büyük payı vardı. Ona karşı başka türlü duygular beslemeye de ilk o zamanlar başlamıştım. Değişen görüntüsü duygularımın da değişmesine sebep olmuştu. Ama yine de şimdi karşımda alışık olduğum gibi değil başka bir haldeydi.
Solmaz anne saçlarını bir tokayla arkadan topuz yapmış ve küçük bir eşarpla üstten bağlamıştı. Uzun, kumral saçlarını ilk kez görüyordum. Üstünde gri renkli bir eşofman takımı vardı. Her zaman kapalı ve bol giyinen kadın şimdi vücut hatlarını belli eden bir kıyafet giymişti. Eşimden biraz daha kısa yaklaşık 1.70 boyunda ve hafif balıketiydi. Saçları gibi teni de kumraldı. Büyük kahverengi gözleri, kalın siyah kaşları haricinde Sibel Can’ın kopyası gibiydi.
Gri tişörtünün üstü vücuduna tam oturmuştu, ne eksik ne fazlaydı, ama bu durum memelerini belli etmeye yetmişti. Memelerinin bu kadar büyük olduklarını hiç bilmezdim. İçine sutyen giymemiş gibiydi, çünkü meme uçları eşofmanın altında belli oluyordu. Ayağıma terlik vermek için eğildiğinde ise eşofmanın altındaki dolgun götünü ve külotunun izini gördüm.
“Kusura bakma oğlum, ev hali!” dedi gülümseyerek. “Anne ben yabancı mıyım Allah aşkına!” dedim ama bu görüntüsünün yabancısı olduğum kesindi. “Geç içeri oğlum!” diyerek içeri davet etti. Kayınbabam varken tek başıma hiç gelmediğim bu evde şimdi kayınvalidem ile tektim.
Laptop salondaki büyük masanın üzerindeydi. Ona, “Gel bak, şöyle yapacaksın…” diyerek yanıma oturmasını ve beni izlemesini söyledim. Sandalye çekip oturdu. Ben gösterip anlatırken dikkatle izliyor, anlamak için sorular soruyordu. Kamera haricinde bilgisayarda bilmediği, öğrenmek istediği şeyleri de sordu, hepsini anlayacağı şekilde anlattım.
En sonunda, “Anladın mı, göster bakalım bana!” dedim ve laptopu önüne ittim. Heyecandan titreyen parmakları mouse ve klavye üzerinde gezinirken yanlış yaptığında müdahale ettim ama bu sırada elim de eline değiyordu doğal olarak. Solmaz anne ilk anda çekinir gibi olup elini çekmeye çalıştı ama sonra bıraktı.
Mouse tutan elinin üstüne koydum elimi ve ekranda yaptıklarımı izlemesini istedim. O an içimde bir şeylerin kıpırdadığını fark ettim. Elini tuttuğum öz kaynanamdı ama erkeklik duygularımın kabarmasına neden olmuştu. Benden sadece 13 yaş büyüktü. Belki de onca zaman kayınbabamın karısını benden uzak tutmasının sebebi buydu, aramızdaki bu küçük sayılabilecek yaş farkıydı. Ona karşı içimde farklı duygular oluşabileceğini düşünmüştü kayınbabam. Ve şimdi haklı olduğu ortaya çıkmıştı.
Sonunda Solmaz anne gösterdiklerimi kendi başına yapar hale geldi. “Sağ ol oğlum, bundan sonra kendim yaparım İnşallah…” dedi titreyen sesiyle. İlginç şekilde onun da benim gibi olduğunu fark ettim. Benim gibi o da utanmış, yüzü pembeleşmişti.
“Bundan sonra Tufan’la görüşürken kamera açarsın, o şekilde birbirinizi görürsünüz!” dedim. Tufan kayınbiraderimdi. “İnşallah, oğlumun yüzünü özledim zaten!” dedi duygulanarak. “Yemin törenine beraber gideriz!” dediğimde daha da duygulandı. Çıkarken, “Yemek ye öyle git oğlum, nereye hemen?” dedi. “Arzu bekler, ona söylemedim buraya geleceğimi…” dediğimde biraz şaşırır gibi oldu. “Söylemedin mi ona?” diye sordu. “Yok, söylemedim!” dedim yine. “İyi, sen bilirsin…” dedi sözlerime karşılık, kalmam için ısrar etmedi.
Çıktım, daha doğrusu kendimi dışarı zor attım. Hislerimden dolayı çok utandım, hatta ablamın kocası anneme karşı böyle şeyler hissetse bunun ne kadar iğrenç olacağını getirdim aklıma. Ama kendime engel olamadığım da gerçekti.
Eşime annesinin yanından geldiğimi söylemedim. O akşam eşim yatak odasına geçti ve annesi ile telefonda uzun uzadıya konuşup dedikodu yaptı. Yanıma geldiğinde, “Annem kamera açmasını öğrenmiş!” dedi gülerek. Benim öğrettiğimi söylemiştir diye düşündüm ama eşim bundan bahsetmedi. “Nerden öğrenmiş?” diye sordum büyük bir merakla. Eşim, “Ne bileyim, öğrenmiştir bir yerlerden…” diyerek üstünde durmadı.
Çocuklar eşimi çok yoruyordu, bu nedenle son zamanlarda cinsel hayatımız eski hareketliliğini kaybetmişti. Eşim Arzu 1.75 boyunda ve 55 kiloydu. O da annesi gibi kumral tenli ve saçlıydı. Türbanlı olmasına rağmen her zaman şık ve güzel giyinmeye çalışır, makyaj yapmaktan çekinmezdi. İki çocuk doğurmuş olmasına rağmen vücudu deforme olmamıştı. Onu güzel görmek beni çok mutlu ederdi. Büyük bir aşkla birbirimize bağlıydık.
O gece çocuklar uyuduktan sonra sarıldım karıma. Çok uykusunun olduğunu söyledi, ama, “Hadi kız, kaç zaman oldu, ne uykusuymuş bu?” dediğimde daha fazla direnmedi. Çocuklar hemen yatağın yanındaki beşiklerinde yatıyordu. Küçük bir gece lambası koridordaki prize takılı halde yanıyor ve yatak odasının aralık kapısından içeriyi loş bir şekilde aydınlatıyordu.
Arzu üzerindeki ince pijamalarını çıkartırken ben de soyunup çıplak kaldım. Diri ve içleri sütle dolu dolgun memelerine yumuldum hemen. Küçük kızımız meme emiyordu halen. O da saçlarımı çekiyor, okşuyordu. Ellerim kalçalarında geziniyor, bana iki çocuk veren taze amını avuçluyordum. Ancak ben ne kadar istekliysem de Arzu gönülsüz davranıyordu. Bundan hoşlanmadığımı söylediğimde, “Orhan çok yoruluyorum bütün gün, çocuklar çok yoruyor beni, canım çıkıyor. Sen bütün gün iştesin bilmiyorsun benim çektiklerimi…” diye serzenişte bulundu.
Her ne kadar böyle söylese de ikinci çocuğumuzu erkenden yapmayı o istemişti. Ben birkaç yıl daha bekleyelim demiş ama söz dinletememiştim. Yapacak bir şeyim olmadığında da onu damızlık bir boğa gibi sikmiştim. Kadınlar çocuk yapma istekleri depreştiğinde kocalarını bir erkek olarak değil de damızlık bir hayvan gibi görme eğiliminde olurlardı.
Üstümüzdeki yorganı ittim yatağın ucuna doğru, çıplak yatan karımın vücudunu okşadım, öpüp yaladım bir süre daha. Ama ne yaparsam yapayım Arzu isteksizliğini sürdürüyordu. Ancak Arzu’nun gönülsüz tavrına inat yarağım kalkmıştı. “Bacaklarını aç!” dediğimde iki yana ayırdı iyice.
Gardırop çekmecesinde prezervatif kutusu vardı. Üçüncü kez hamile kalmaması için bu şekilde korunuyorduk. Kutudan bir tane alıp yarağıma taktım hemen. Karşılıklı zevk diye geçen tırtıklı bir kondomdu bu. Bacaklarının arasında yerimi aldım, yarağımı sıvazlayıp amının üzerine sürttüm. Sonra da yavaşça bastırdım amına. Yarağım dibine kadar girmişti karımın amcığına.
Bir süre o halde bekledikten sonra ağır ağır amında çalışmaya başladım. Arzu bu kez istediğim gibi karşılık vermeye başlamıştı. Elleri sırtımda, saçlarımda geziniyor, boynumu ve yanaklarımı öpüyordu. Karımın karşılık vermesinin keyfiyle daha güçlü abanmaya başladım, ama komşuların bizi duyabileceği endişesi ile kendime hakim oluyordum. Oysa Karasu’daki villamızda komşular duyar diye bir sıkıntımız yoktu. Orada Arzu ile at gibi sikişiyorduk hatta ikinci çocuğumuzun temellerini de orada atmıştık. Ama orada sadece biz değil ablamla eniştemin ve hatta annemle babamın bile aynı bizim gibi sikiştiklerine kulak misafiri olmuştum. Oranın sikiş konusunda bir tılsımı vardı.
Arzu uzun bacaklarını belime doladı önce, beni kolları ile sıkıca kendine bastırıyordu. Ardından bacaklarını havaya kaldırıp iki yana pergel gibi açtığında daha güçlü pompalamaya başladım. Yarak darbelerimle birlikte Arzu’nun sütle dolup taşan, uçları koyu pembe etli memeleri sallanıp duruyordu.
Yatağın gıcırtısı ve kasıklarımızın çarpışmasının çıkardığı ‘Şak şak şak!’ sesleri sonucu küçük kızımız uyanır gibi olup sesler çıkarınca Arzu sol eliyle beşiğe uzanıp sallamaya başladı. Ben de havada duran bacaklarını tutup omuzlarıma attım. Bir süre daha pompalarken büyük bir zevkle boşaldım. Büyük bir keyif almıştım.
Amından çıkıp tuvalete geçtim, prezervatifi çıkarıp attım klozete. Çişimi yaptıktan sonra yatak odasına döndüm. Arzu giyinmiş ve fısıltılı bir sesle, “Hişşşş, hişşşş…” diyerek uyanır gibi olan küçük kızın beşiğini sallıyordu. Bana sessiz olmamı işaret etti. Az önce benimle sikişen kadın gitmiş yerine müşfik bir anne gelmişti. Üstümü giyinip salonun balkonuna çıktım.
Sıcak gündüze inat serin bir geceydi. Bir sigara yaktım, birkaç nefes çektim ama sıkıldım. Yatak odasında Arzu halen kızı yatırmaya çalışıyordu. Bana yine sessiz olmamı belirten bir işaret yapınca ben de bilgisayarın olduğu arka odaya geçip kapıyı kapadım. Uykum kaçmıştı, bilgisayarı açıp Facebook’a girdim.
Saat 00:30’a geliyordu, ama kayınvalidemi online görünce şaşırdım. Kadın her akşam Facebook’a girmeye başlamıştı. “Anne ne yapıyorsun bu saatte?” diye yazdım. Bir süre cevap vermedi yazdığıma. Ama sonra, “Kader’le kamera açtık, konuşuyoruz…” diye yazdı. Kadın birden internet canavarı olup çıkmıştı.
15-20 dakika gezindim, online olan arkadaşlarla yazıştım. Derken kayınvalidemden kameralı arama isteği geldi, tıklayıp açtım. Mikrofonlu kulaklığı taktım, “Orhan nasılsın?” diyen sevinçli sesi kulaklarımı tırmaladı önce. Ses ayarlarını yaptım. “Sen nasılsın, ne yapıyorsun bu saatte?” dedim. “Kader’le konuştum uzun uzun. Allah senden razı olsun, iyi ki yaptın şu kamera işini, çok sağ ol!” dedi keyifle.
Laptopun kamerası üst gövdesini ve başını çekiyordu. Saçlarını şimdi tamamen açmıştı, eşarp yoktu. Aynı gri eşofmanı da üzerindeydi. “Kim bu Kader, nerden buldun?” dediğimde ilkokuldan ve mahalleden arkadaşı olduğunu, 1999’daki büyük depremden sonra İstanbul’a taşındığını ve o günden beri görüşmediklerini söyledi. Uzun zaman sonra yakın bir arkadaşını bulmuş olmanın sevincini yaşıyordu.
“Arzu nerde?” deyince, “Yatıyor, bizim küçük yaramazları uyutmakla meşgul!” dedim. “Yarın size gelirim, torunlarımı çok özledim!” dedi. “İstediğin zaman gel. Burası senin evin. Artık kayınbabam da yok. İstediğin kadar kal. Öyle misafirliğe gelir gibi kalma!” dediğimde, “Bakarım!” dedi gülümseyerek.
“Karasu’ya ne zaman gideceksiniz?” diye sordu. “Bilmiyorum, ama sen gitmek istiyorsan götürürüm!” dedim. “Nasıl orası, güzel mi?” deyince, “Fena değil, güzeldir!” dedim. “Denize giriliyor mu, plajı var mı?” deyince, “Var, gelince beraber gideriz!” dedim. Kadın en basit imkanlardan kocası nedeniyle faydalanamamıştı. Hayatında hiç denize gitmediğini, girmediğini biliyordum.
Gülerek, “Ben yüzme bilmiyorum!” deyince, “Ben öğretirim korkma!” dedim. Gene gülünce, “Arzu’ya öğrettim, sana da öğretirim, çok kolay!” dedim. Gerçekten de eşime yüzmeyi öğretmiştim. Onun annesi gibi hayatın zevklerinden mahrum kalmasını istemiyordum. Türbanlı, kapalı bir kadın olsa da denize girmesinde sakınca görmüyordum. Aynı şekilde o da ilk zamanlardaki çekingenliğini atmış ve haşema denilen mayosuyla denize girmekten çekinmez olmuştu.
Karasu’daki ev ile ilgili sorular sordu. Kaç odası var, banyosu, mutfağı vs bir sürü soru sordu, tek tek cevapladım. Aslında Arzu’nun ona evle ilgili bilgiler verdiğini ve orada çekilmiş resimlerimizi gösterdiğini biliyordum ama yine de soruyordu.
“Gideriz beraber, gündüz denize girer akşam da balkonda mangal yaparız!” dediğimde gülerek, “Benim mayom yok ki denize gireyim!” dedi. Kayınvalidemle muhabbeti ilerletmiştim, hiç çekinmeden, “Ben alırım sana!” dedim. Kameranın karşısında yüzünün ciddileştiğini, ters bir şeyler söyleyeceğini sandım ama öyle olmadı.
“Senin de anlamadığın konu yok!” dedi laptopa biraz daha yaklaşarak. Bu haldeyken kamera sadece göğsünü çekiyordu, “Kamerayı kaldır biraz yukarı, ekranı geriye it!” dedim. Dediğimi yapınca yüzü ekranda daha net ve büyük göründü. “Bana almana gerek yok, ben Arzu’nunkini giyerim!” dediğinde, “Olmaz öyle. Mayo dediğin iç çamaşırı gibidir. Sen kızının iç çamaşırını mı giymek istiyorsun?” dedim. Kayınvalidemin buna cevabı gülmek oldu.
“Ben alırım sana, güzel bir tane seçerim. Nasıl bir şey istersin peki? Böyle Arzu’nunki gibi haşema mı, düz kapalı mı, yoksa bikini mi?” dedim kahkaha atmamak için kendimi tutarak. Kayınvalidem bu konuşmalar karşısında ciddileşmek yada konuşmayı kesmek şöyle dursun daha da içine girmeye çalışıyordu. “Bikini bana olur mu?” dedi gülerek. “Çok güzel olur. Çok güzel kadınsın. Hiç falson yok. Senin yaşındaki başka kadınların her yeri sarkıyor ama senin Maşallahın var!” dediğimde, “Öyle mi?” dedi kahkahayla.
“Valla öyle!” dedim işi ilerleterek. Bir süre sağ eli çenesinde kaldı. Sonra, “Kader 110 kilo olmuş!” dedi. “Yuh, o neymiş öyle?” dediğimde, “Kocası beğenmiyormuş onu!” diye devam etti. “110 kilo kadını kim ne yapsın?” dedim.
Saat artık 01:00’i geçiyordu. “Ben sana güzel bir bikini alırım, hatta hemen yarın bakarım internetten. Sen bana ölçülerini ver yeterli!” dedim. “Allah iyiliğini versin!” dedi gülerek. “Ben aslında tahmin ediyorum, ama gene de ölçü versen daha iyi olur!” dedim. “Neymiş benim ölçülerim merak ettim?” dedi.
Karşımda konuştuğum karımın öz annesiydi, ben de onun kızının kocasıydım. Ama konuşmanın içeriği birbirlerine kur yapan bir kadınla erkeğinkinden farksızdı. “Valla, ne desem. Göğüs 105 veya 110, bel 90 veya 95, kalça da 110 falan herhalde?” dediğimde kameranın karşısında katıla katıla güldü.
Sonra da, “110, 90 ve 115. Çok yaklaştın, bakıyorum beni iyi incelemişsin!” dedi. “Öyle, karşıma geçen kadının hemen ölçülerini çıkarırım terzi gibi!” dedim. “Kızım çapkın olduğunu söylemişti, ama bu kadar olduğunu bilmiyordum!” dediğinde, “Arzu beni sana mı şikayet ediyor?” dedim alınmış gibi.
“Yok be şikayet değil, aksine çok seviyor kızım seni. İyi ki seninle evlenmiş, ben de öyle düşünüyorum zaten. İyi ki evlenmiş seninle!” dedi. Sonrasında bu muhabbeti kapatıp askerdeki kayınbiraderle ilgili konuştuk. Bilgisayarı kapadığımda saat 01:30 olmuştu.
Yatak odasına döndüğümde Arzu uykuya dalmıştı. Fısıltıyla, uykusunda konuşur gibi, “Kiminle konuşuyordun gece gece?” dediğinde, “Hiç, bizim arkadaşlardan biriyle!” dedim.
Oysa konuştuğumun annesi olduğundan habersizdi…